kir
biriktiriyor nihayetim, göstermiyor
yüzümü
ki
nihayetim; muhayyer'i
okumuş bir çocuk
aylar
önce babasız bıraktığım oğlum
terk
ettiğim kızım, dalları kırılmış çınar
keser
kendi boynunu, anlam kazanır
allah
kimsenin sesini unutmaz -unutmak,
bir hürriyet yanılgısı-
göğe
bi'travma yükselir, gri
bir ülkeye dönüşür şehir
şehir
ki; her şeyin izahı, sensizliğin
ikazıydı, duymadım
ve
bu semavi düet artık bir gayya çukuru
artık
dört mevsim dört ayrı kuyucu
ve
elbette öldürdün o kadını
şimdi
her yer sığınak, yaralı koza, yüz
yirmi dokuzuncu gün
bir
adam almış şiirini koymuş berbadına, bağıra
bağıra lavralaşıyor
bir
kadın kör, sağır, dilsiz / bir
kadın almış şiirini asmış gururuna
bir
adama acıyor, aynı sokağın ortasında
şimdi
bu kahır, bu efkar benim imtihanımdır
şimdi
umutlarını zirvede bırakmış bir şerpa'yım
omuzlarımda
ağırlığın izleri, kalbim buz, ellerim buz
gökyüzü
o’dur ki; rengini
verir yeryüzüne
yeryüzü
hem mahal hem maktulüm
ceplerimde
rulet artıkları ve krediler
eline
yüzüne mazi bulaşmış hüzünlü bir caniyim
dün
gece çok uzaktım kendime koştum
anneme sarıldım
huzursuzluğum
sadık bir köle, alelade
nakşeder içimi
dün
gece kendimi özlemekten bir
kez daha yoruldum
artık
aşılamayacak bir engebeyim kendime
ve
benim yüzüm eski bir dilencidir, biraz
da göçebe
ve
bu dünya bir yırtık don, yolun ortasına fırladım
- bu
şehirde araçları hala yavaş kullanıyorlar -
bir takvime uzun
uzun bakınca bir kez daha anladım
dün
gece kapalıydı bu yüzden,
bazı ağustoslara bir salıncağın başında ağladım
bazı ağustoslara bir salıncağın başında ağladım
lunaparka gidelim.