129. gün

artık dünyanın bütün pencereleri aynı
kir biriktiriyor nihayetim, göstermiyor yüzümü
ki nihayetim; muhayyer'i okumuş bir çocuk
aylar önce babasız bıraktığım oğlum
terk ettiğim kızım, dalları kırılmış çınar
keser kendi boynunu, anlam kazanır

allah kimsenin sesini unutmaz -unutmak, bir hürriyet yanılgısı-
göğe bi'travma yükselir, gri bir ülkeye dönüşür şehir
şehir ki; her şeyin izahı, sensizliğin ikazıydı, duymadım
ve bu semavi düet artık bir gayya çukuru
artık dört mevsim dört ayrı kuyucu

ve elbette öldürdün o kadını
şimdi her yer sığınak, yaralı koza, yüz yirmi dokuzuncu gün
bir adam almış şiirini koymuş berbadına, bağıra bağıra lavralaşıyor
bir kadın kör, sağır, dilsiz / bir kadın almış şiirini asmış gururuna
bir adama acıyor, aynı sokağın ortasında

şimdi bu kahır, bu efkar benim imtihanımdır
şimdi umutlarını zirvede bırakmış bir şerpa'yım
omuzlarımda ağırlığın izleri, kalbim buz, ellerim buz
gökyüzü o’dur ki; rengini verir yeryüzüne
yeryüzü hem mahal hem maktulüm
ceplerimde rulet artıkları ve krediler
eline yüzüne mazi bulaşmış hüzünlü bir caniyim
dün gece çok uzaktım kendime koştum anneme sarıldım
huzursuzluğum sadık bir köle, alelade nakşeder içimi
dün gece kendimi özlemekten bir kez daha yoruldum
artık aşılamayacak bir engebeyim kendime

ve benim yüzüm eski bir dilencidir, biraz da göçebe
ve bu dünya bir yırtık don, yolun ortasına fırladım
- bu şehirde araçları hala yavaş kullanıyorlar -
bir takvime uzun uzun bakınca bir kez daha anladım
dün gece kapalıydı bu yüzden,
bazı ağustoslara bir salıncağın başında ağladım

lunaparka gidelim.