98. gün

sadece üst üste gelmiş farklı renklerde iki pul değildik biz*
farklı virajlara meyletmiş iki bukalemuna dönüştük
usanmadan okuduğumuz şiirler ve tekinsiz her gelişme
şimdi gizli saklı muhafaza ediyor kendini
allah’ım bak ne kadar özgürüz ve çok renkli hayatlarımız
yoksa üstümüzdeki ağırlıklardan kurtulmuş, hafiflemiş miyiz neyiz?

belki daha cesur bir allah’a kanalize edilmiş
bir çıldırış ikimizi birden kurtarabilirdi
lakin dönecek bir yer kalmamış diyor iç sesimiz
bana sınanmayı öğretmişsin ve nasıl aciz kalınacağını
ulan bu nasıl yokuş, bu nasıl yükseliş
zaman pusuda bekleyen avcı -gözlerimin içine bakıyor-
şimdi nere gitsem, ne yapsam her şey biraz yabancı
gerçi şemsiyenin başındasın, değişirsin diyorlar
- sevgi kamplaşmak değildir, rahat ol sevgilim -
bu ‘dağ gölgesi kadar’ çöplükte her şey enkazıyla da sevilir

belli ki bir kasım gecesi ilk rakı içişimizde ya da
cızırtılı bir gramofonun arka sokağında iyi anlatamamışım;
-  belki yağmurdan, belki dudakların yüzünden –
ihtişamın, büyülü rüzgarın tutsaklığımın anahtarıydı
masum bir barbardım yıllarca, seninle yeni bir tütsü yakmıştım
şimdi arka cebimde hala nefretin ve biraz beton etkisi
bak bu; ilk elini tutuşum, bu da damasız bırakılmışlığım
işte sana tüm olan bitenin koşulsuz ana fikri;
ikimiz birden kahrolabiliriz, yeter ki içimize bakalım*